Bugünlerde içim sıkıldıkça düşüyorum yollara,
Bugünlerde seni düşünüyorum sık sık, neden?
Bugünlerde pek konuşmuyorum ben kimseyle,
Ortaköyü bilirsin. aynı kahvedeyim çok zamandır,
Herkes aynı, herşey aynı,
Bir tek, bir tek sen yoksun…
Çaykovski’nin müziğiyle dünya bale tarihinin en sevilen yapıtı olarak bilinen Kuğu Gölü'nü her zaman sevdim.. Kuğu Gölü'nün özgün hali 4 perde, ancak genellikle 3 perdelik versiyonu sahnelenir. Kirov Balesi eşliğinde sergilenen muhteşem bir gösteri..
Söz & Müzik ; Ozbi (Onur Dursun), Mix&Mastering ; Çağan Tunalı, Yönetmen ; Olgu Baran Kubilay.. "Bu şarkı hem Ethem'e, Abdullah'a ve Mehmet'e, hem de direnişin tüm "Asi" kanlarına ithaf edilmiştir!." önsözüyle çıkmış..Bu şarkı bu yargı sistemi ve bu sözlerle müebbetlik! Şarkı zayıf ama sözler çok başarılı!..
Ozbi - ASİ
Hey, direnişe gidiyorum, bir çanta bir bez maske zulamda
Hey, uyandım yürüyorum, polis önümü kesiyor bir tomayla
Hey, hürriyetimi görüyorum, tek başımayım ama çok'um bu kavgada!..
Hiç düşünmeden vur beni, sakın bir saniye bile bekleme, çünkü ben bir asiyim ayaklanırım hayalleri yedeklemem.
Hıh!.. Gözünü kırpma, tetiğe asıl, ne de olsa seni haklı çıkartacaktır parayla susan basın.
Hıh!.. Tırsma, elin titremesin, kazandığın madalyon zengin edince fitre verirsin, günahların affolur. Korkma, hurilerin 7 den 6 ya düşmez, inandığın mollalar mutlaka bir kılıf bulur.
Neden burada olduğunu bil. Ben hükümetin varlığını reddettim; çünkü özgürlüğüme küfretti.
Monarşiye göz kırptı, her lafını dikte etti, birilerinden öc alırıken benim hayatıma kastetti.
Sokağa koştum çünkü, onlar hep yalan attılar ben de duydum, onlar iyi insan bense kötü oldum..ben özgürlüğüm diye bağırdım onlar anarşist diye damga vurdu..eyvallah
Hiç kimsenin boyunduruğu altında değilim, özgürüm istersem anarşist olurum, istersem ''halk'' olurum, ben kendimin kralıyım, bu yüzden vur beni lan titreme. Sakın bir saniye bile bekleme..ı
Umursamak, ümit etmektir. Memur olsam bekleyeceğim ay sonu bir yavan ekmektir. Senin patronlarının yaptığı insanları keklemektir, kadere inandırıp sonra sepetlemektir.
Ben inanmıyorum, beni kurşun zoruyla inandır, ölümle tehdit, et topluma yamandır. Sıkıya geldin ya! Tetiği kafama dayayıp işi dolandır. Ulan senin taptığın, üstünde piramit olan bir dolardır.
Hıh!. Kolaydır, paran olunca bağırmak, ben inandığım gerçekleri hiç bir hayale savunmam.senin için meşrudur paraya domalmak, sonra gayler günahkar olur sense kahraman..
Ben sıvazlamam, depresyona girip sızlanmayı, bas artık lan tetiğe mızmızlanmayıp, sokaklarda öğrendim arabaya binip hızlanmayı, bas artık lan tetiğe mızmızlanmayıp..
Andre Rieu, Shostakovich'in Second Waltz'ini yorumlamış.. Hem de stadyumda.. "Başka bir şey" in başkasını açık ara geçen "bir şey" olmuş.. Çok fantastik ve başarılı..
Celal Yalınız (ölüm 6 Haziran 1962) düşünür ve filozoftur. Sakallı Celal olarak bilinir; yazılı bir eser bırakmamış ama her biri birer eser olan insanlar bırakmıştır arkasında. Yakın arkadaşları arasında Yusuf Ziya Ortaç, Ahmet Haşim, "öğrencim" de dediği Nazım Hikmet, Ordinaryüs Matematik Profesörü Ali Yar, Haldun Taner ve Ali Sami Yen; çevresindekiler arasında Nurullah Ataç, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Kazım Taşkent gibi çeşitli isimler ile Melih Cevdet Anday, Orhan Veli gibi pek çok şair ve yazar yer alır.
Bugün dilimizde yer etmiş, kaynağını bilmeden kullandığımız pek çok deyiş de onundur. Birkaç Sakallı Celal deyişi örneği:
"Bir kızın tıraşlı bir erkeği güzel zannetmesi hazindir.."
"Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur."
"Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir."
"Türkiye'de aydın geçinenler Doğu'ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde Batı yönünde koşturarak Batılılaştıklarını sanırlar."
"Evinde yapılan arama esnasında polis duvarda duran Karl Marx portresini sorunca "Rahmetli Babam" diye cevaplamıştır".'
"Meşrutiyeti getirdik olmadı, cumhuriyeti kurduk olmadı. Biraz ciddiyete ne dersiniz?"
Sakallı Celal'den günümüze kalan ne kadar bilgi, belge ve tanıklık varsa, a'dan z'ye bulunabilecek " tek yazılı kaynak " ; gazeteci - yazar Orhan Karaveli tarafından yazılmış olan " Sakallı Celal - Bir 'Bilinmeyen Ünlü'nün Yaşam Öyküsü " adlı belgesel - ve harika fotoğraflarla bezeli - 230 sayfalık, değerli kitaptır.( Pergamon, 1.baskı Mayıs 2004, 4.baskı Haziran 2004 )
Galatasarayı Sultanisi'nden öğrencisi ve hayranı olduğu Tevfik Fikret'in, " Hak bellediğin bir yola yalnız ( yalınız ? ) gideceksin " dizesinde ifade edilen prensibe ne pahasına olursa olsun, hayatı boyunca sadık kalmıştır.
8 Haziran 1962 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde, bir ilan yayınlanmış : "Bahriye Nazırı Amiral Hüseyin Hüsnü Paşa’nın aziz oğlu, Galatasaray Lisesi 1907 mezunlarından 110 Celal Yalnız ’SAKALLI CELAL’ 6 Haziran Çarşamba günü ebediyete intikal etmiştir."
İlanı kimin verdiği hala bilinmiyor..
Aşağıda paylaştığım iki videoya 20 dakika ayırmanızı öneririm.. Gerçi bir çok şeyi atlamışlar, yüzeysel geçmişler çünkü Celal Yalnız'ın çok daha radikal eylemleri, duruşları vardı.. Bunları belgesele alsalar RTÜK engel olurdu diyerek hoşgörülü bir eleştiri yaptığımı belirtmeliyim.. Her şeye rağmen unutturmama adına iyi bir iş çıkarmışlar..
Eray merhaba,
Bir arkadaşımız (Ali Fikri Işık) vicdani retçi ve iki üç gün önce tutuklandı. Ama hiçbir kurumun desteği yok arkasında. İmza kampanyası başlatıldı ama 170 kişi anca imzalamış. Aklıma sen geldin. Belki fikir verebilir, hatta yardımcı olabilirsin diye düşündüm. Ne yapmak ve nasıl yapmak lazım?
Radyocu arkadaşım Sevgili Sibel yazmış.. Yapabileceğimin en iyisi konuyu burada paylaşmak ve bu saçma şey hakkında bir iki kelam etmek..
Ali Fikri Işık bir vicdani retçi olarak "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" nin 18. maddesine göre haklı durumda.. Çünkü bu bildirgeyi imzalayan ülkeler arasında Türkiye'de var.. Yani iç hukuk bu hakkını vermiyorsa eninde sonunda kazanacağı ve tazminat alacağı kesin.. Uluslararası platformda bu olayı gündeme getirmek daha doğru bir tavır gibi..
30'lu yaşlarımda Mojo'da DJ kabininden alınıp askere yollandım.. Saçlarım bellerime kadardı.. Birliğime teslim olana kadar saçlarımı kesmedim.. Birliğe girişim HAIRvariydi.. Uzun saçlarım yüzünden tartaklanarak başlayan askerliğim sürgünlerle dolu bir süreç ile devam etti.. Sonuçta geçmişim GBT denen bir şey ile beni sakıncalı sınıfında başlara yazmıştı bir kere.. Sağcı subaylar, rütbeliler kovaladı.. Solcu subaylar, rütbeliler korumaya aldı..
Askeri kütüphanelerde dışarıda yasak olan kitaplar gördüm.. Üzerlerinde "okunmasında sakınca yoktur" onayını görünce çok şaşırdım.. Dışarıda yasak olan bir çok kitabı askerde okudum..
Sürgüne gideceğim o uzun gecelerde yarbaylar ile bira tokuştururken gideceğim yerde beni kollayacak olan isimleri ezberledim.. Bu ve buna benzer detaylardan o kadar çok var ki.. Koca bir kitap çıkar.. Zamanı gelince yazarım :)
Öyle ya da böyle askerliğim bitti.. Benim için en unutulmaz olanı da Uğur Mumcu'nun Sakıncalı Piyade'yi yazdığı koğuşta sakıncalı piyade olarak askerliğimi bitirmem oldu.. Sürgünlerimdeki son noktaydı Ağrı Doğu Beyazıt..
Askerliğim süresince elime silah almadım.. Bunu reddettim.. Tezkereme bir hafta kala zorla atış yaptırdılar.. Hayatım boyunca silaha ilk ve son temasım bu oldu.. Zira "silahlar insanoğlunun mağlubiyetidir" diyerek bizi yetiştiren, çocukluğumuzda elimize oyuncak silah vermeyen bir babanın evladı olarak elbette silahtan uzak duracaktım..
Ayrıca askerde şunu çok iyi gördüm ki her Türk asker doğmuyormuş.. Zira ben asker falan olamadım :)
Ali Fikri Işık'ın tutuklanmasına ve Vicdani Ret olayına dönelim.. Bu ve buna benzer bireysel duruşlar yeterli değil.. Daha organize olmalı ve uluslararası mutabakat sağlayacak bir bildiri yazılmalı.. Bu bildiri dünyanın her yerinde imzaya açılmalı.. "Biz aşağıda imzası olanlar, sizlerin herhangi bir coğrafyada herhangi bir savaşınızda taraf olmayacağız ve silahlarınızı kullanmayacağız.. Savaşa gitmiyoruz, asker olmuyoruz" gibi bir şeyden, global bir sivil itaatsizlikten bahsediyorum..
Ülkeler üstü bir duruş.. "Alın savaşlarınızı ...... sokun" demek gibi :)